20 Ağustos 2012 Pazartesi

Post #9


İNŞAAT DEVAM

Evet, taban izolasyonu bitti, saman balyalarının oturacağı 10 cm yükseltilmiş platformların üzerleri OSB ile kapandı. Çatı konstrüksiyonları da tamam gibi. Bir de duvarların iskeletini oluşturacak direklerimizi diktiğimizde artık yükselmeye başlarız. 




Çatı yapısını oluşturan ahşabın bir kısmını, özellikle ağacın kenarına denk gelen parçalardan seçtik. Arada oyuklar, düzgün olmayan bölümler var. Bu defolu görünüm, meşe ağacının tüm gerçekliğini ve kaba güzelliğini yansıtıyor.

Birşey daha yaptık (tamamen Julien’in fikri), çatı yapısında hiç çivi, cıvata-somun ya da yapıştırıcı kullanmadık. Tüm birleşimler kavilyalarla sağlamlaştırılacak. Bilmeyenler için, kavilya sert ağaçtan yapılan ve geleneksel olarak çivi yerine kullanılan ahşap çubuklara verilen isim. Ahşapların birleşim yerlerinde matkapla 20’lik delikler açılıyor, hafif konik işlenmiş kavilyalar bu deliklere sıkı girecek şekilde çakılıyor. Biz kurutulmamış ağaç kullandığımızdan, açtığımız deliklerde hafif genişlemeler, ahşaplarda oynamalar olacak. Bu nedenle, birkaç sene boyunca senede bir kez bu kavilyaları biraz daha çakarak, yerlerine daha iyi oturmalarını ve birleştirme işlevlerini düzgün bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacağız. 

Niyet, bu haftasonu itibariyle çatı yapılarını yerlerine dikmek idi. Ama araya bayram tatili giriyor. Şimdi, alet-edevat ve malzemeleri toparlayıp, inşaatın üstünü naylonlayıp, birkaç gün dinlenme vakti. Bayramın hemen sonrasında evin temellerinden çatısına kadar tüm iskeleti ilk kez ayakta görebilecez.   
  

14 Ağustos 2012 Salı

Post #8


BALCI AHMET VE AİLESİ

Balci Ahmet










                                                                       
Balcı Ahmet 85 yaş civarı. Eşi kendinden epey genç, 3 oğlu, bir kızı var. Büyük abi İbrahim, sonra sırasıyla İsmail, Selim ve kızkardeşleri geliyor. Çok uzun senelerdir ailesiyle birlikte Demirköy-İğneada sınırında kalan 25 dönüm bir arazide, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve arıcılık yapıyor. Daha doğrusu, kendisi Türkiye’nin en güzel ballarından birini üreten arılarıyla haşır-neşir (hala çocuklara teslim etmiş değil o işi), İsmail ve Selim bahçeyi ekiyor, hayvanlara bakıyorlar, İbrahim de daha çok Demirköy’de volta atıyor. Arazinin yanından yörenin en geniş deresi, Bulanıkdere geçiyor. Benim şimdiye kadar çevrede gördüğüm en güzel toprak parçası burası.


Foto: Kerim Bozkurt

Ulaşımı çok kolay değil. Evela orman yolundan  4-5 km içeri girip, sonra da 1,5 km kadar ancak traktör veya 4x4 aracın gidebildiği dik bir yokuşu inmek gerekiyor.

                    
Foto: Murat Tomruk


Foto: Kerim Bozkurt












Elektrikleri yok (bir senedir Aydın’ın hediye ettiği bir güneş paneliyle 2 ampul yakmaya, haftada bir-iki saat de TV seyretmeye başladılar). Su, yukardaki kaynaktan. Ormanın içinde kalmış bu cennet toprak parçasını ne fotoğraf, ne söz hakkıyla anlatabilir. Allahtan ailede iyi fotoğrafçı bol, sevdiğim köşelerden bazılarını paylaşabiliyorum.

Foto: ROB

Altta Bulanıkdere'nin yaz hali...

Foto: Kerim Bozkurt


TEKRAR İNŞAAT

Bu hafta Cuma kaçamadık, C.tesi gittik, P.tesi dönmek üzere. İğneada’ya birkaç yol alternatifi var. TEM’den Lüleburgaz çıkışına kadar gidip, Pınarhisar, Poyralı, Demirköy yolu, kilometre olarak diğer alternatiflerden uzun, ama otoyolda yapılan sürate göre en kısa sürelisi dahi olabilir. Bir diğer seçenek, TEM’de gidilen mesafeyi yarıya indirip, Çerkezköy çıkışından çıkarak Saray, Vize, Poyralı, Demirköy güzergahı. Ama malesef Çerkezköy’den Vize’ye kadar, en azından yol üzerinde göze hoş görünen köy-kasaba beklemeyin. Vize’den sonra durum toparlanıyor. Birkaç haftadır da otoyola hiç çıkmadan, Kemerburgaz-Saray yolundan gidiyoruz, bir şekilde en az yoran alternatif bu şimdilik. Minimum trafikli güzergah olmasından olsa gerek. Tüm alternatifler 200 – 250 km içerisinde. 


İnşaat bayağı ilerledi. Bu hafta tüm zemin ortaya çıktı, izolasyonunun büyük kısmı bitti, sıra duvarların iskeleti ve çatıda. Julien ay sonuna çatıyı da kurmuş oluruz diyor. Kursak iyi olur, Eylül’de yağmurlar başlar.


Sabri



İzolasyonda killi toprak, saman ve kireç kullanıyoruz. Kulübenin ağırlığı şimdiden birkaç ton olmuştur. Hem Julien, hem toprak işini bilen köy ekibi, soba yakmadan oturabileceğimizi düşünüyorlar kışın. O kadar olmasa da, epey işe yarıyacağı belli.



Bu arada Azelya kampta bir haftadır, Julien mest. Azelya Peru'dan yeni döndü, ayağının tozuyla inşaata dalıp, OSB vidalama eksperi oldu (kolay iş değil ha sırt üstü).


Ahmet ustayı boydan alamadık, iki fotoda sunduk :)








Bugüne kadar hep geriden takip ediyorduk, bu fotolarla inşaatın güncel halini yakaladık.






Bahar’ın bahçeden çektiği çiçek-böcek fotolarıyla bitirelim.  








13 Ağustos 2012 Pazartesi

Post #7

Bu hafta yine Cuma’dan, bu sefer Suzi’yle gittik. Demirköy’ün pazarı da aynı güne rastladığından, tüm çalışanların tatil günü Cuma. Kampta kimse yok, yürüdük şantiyeye. Gözlerime inanamıyorum. Birkaç dek ayağı hariç tüm ayaklar dikilmiş, kulübenin oturacağı platform ortaya çıkmış. Ahşabın görüntüsü sahiden çok hoş. Platformun üstünde yürüyebilmek için keresteler atılmış, ilk kez evin zemin hizasında durup etrafa bakıyoruz. Etkileyici.

 





 









40 km mesafede, Limanköy’de, civarın bildiğimiz tek tatlı pansiyonu Limanköyevi’ne yerleşip, öğleden sonra da köyün altında küçük bir plaj bulup denize giriyoruz. Buranın çok enteresan bir özelliği var. İğneada’dan Limanköy’e giderken kıyı şeridi bir çengel gibi kıvrılıp öyle bir yay çiziyor ki, Karadeniz’de sırtınızı kuzeye verip, denizi önünüze alarak güney yönüne bakıyorsunuz. Su muhteşem, tuzu yok gibi, çıktığınızda duş alma ihtiyacı hissetmiyorsunuz. Keyifli bir akşamüstü yaşıyoruz.   





Cumartesi inşaat bayağı hızlı ilerliyor, tüm ayaklar temellere monte edildi, herkesin yüzü gülüyor. Julien’in kurguladığı ahşap birleşimleri, Ahmet ustanın tecrübesi, köy ekibinin giderek işe alışması; tüm sistem uyumla çalışıyor. İlk defa ‘bu iş olacak’ hissini yaşıyorum. Nazar deymesin diyelim.

'Michael' Emrah'dir o

Akşama İsmail’i de alıp, tüm ekip birlikte keyifli bir mangal yapıyoruz. İsmail, Balcı Ahmet’in 3 oğlundan biri, tabiatı hepimizden iyi tanıyor, ayrıca meraklı, okuyor, öğrenmeye doymayan tiplerden. İstanbul’daki bir permakültür kursundan yeni döndü. Suzi’yle araziyi dolaşıp, ilerde nasıl bir bahçe yapılabileceğini konuşuyorlar. İsmail deyince, Balcı Ahmet ve ailesini, yaşadıkları toprak parçasını ve yaşamlarını aktarmam lazım.

Post #6


Cuma’dan Yeşilce’deyim. Kampta Burak, Güliz ve Emrah var. Burak mimar, Emrah da daha evel atölye çalışmasına katılmış, saman ev işinden haberdar. Güliz’in elinden çekiç, keser düşmüyor. Birkaç günlüğüne gelmişler, Pazar dönüyorlar. Burak Julien’in hesaplarını kontrol ediyor, birkaç konuda uyarısı var, epey yardımcı oluyor. Bu arada Kamil ustanın kolu dayanmadı, onu uğurladık, Cumartesi öğleden sonra Ahmet usta geliyor. Şu temel ve direkleri aradan çıkartıp (bir ay oldu), evin zemin platformuna yükselebilsek, iş daha hızlı yürüyecek sanki.

10 Ağustos 2012 Cuma

Post #5


İNŞAAT

Ev, 9 adet 20x20 cm ağaç direk üzerine oturacak. Batı’daki giriş ve kuzeydeki depo için de 4 ekstra ayak var. Ayrıca üç fasadı çevreleyen dek için de ayrı ayaklar. Direkler toprağa 70-80 cm kadar gömülü, içi boş, 50 cm çapında beton büzlerin üzerine oturuyor. Komşu köyden gelen traktörün arkasındaki kavak dikme burgusu ile 60 cm çapında birer metrelik çukurlar açtık. Büzler de bunların içine oturtulacak. 15-20 cm’i toprak üstünde kalıyor, içlerinde taş, kum ve beton var.


Tabi bu işin öncesinde, evin ayaklarını ve dolayısıyla bu büzleri nereye koyacağımızı tespit etmek lazım. Julien’in elinde ip var, kenarları uzunca bir gönye var, hazır kesilmiş ince kazıklar var, ve en önemlisi, tripodlu lazer var. Bu alet, hem kot, hem de yön tayininde çok işe yarıyor. Tek numarası, sadece karanlıkta iş görmesi. Biz gündüz başladık, lazeri kullanmaya imkan yok, gönyeyle çalışıyoruz.  Ha bu arada, evin oturacağı alanda bizler + 13 gönüllü + Boza ve Mohito var. Birileri ip tutuyor, birileri kazık çakıyor, birileri o kazıkların çakılması için merdiven taşıyor, önüne gelen, durduğu noktadan bağırıyor ‘biraz sola, yok yok, şimdi sağa’. Bakıyorum, doğru iş çıkması epey uzak ihtimal, Julien’e ‘arkadaş, bu işi 2-3 kişi salim kafayla yapsak ya’ diyorum, ‘mevak etme lazev vav, akshama kontvol yapacam’ diyor. 


Bundan sonrasını evela uzun uzun yazdım, sonra baktım bir alay tad kaçıran detay, vazgeçtim. Neticede, iki günlük uğraş sonrası bir haftalığına İstanbul’daki işlere koşturup, ardından tekrar Yeşilce’ye döndüğümde, temellerin hemen hepsini yeniden yapmak durumunda olduğumuzu görüyorum. Ciddi vakit, nakit, ve dolayısıyla keyif kaybı.

Gerekenler konuşuldu. Her hikayede olduğu gibi, tüm tarafların kendine çıkartacağı dersler mevcut.


Boza dahil ...



Mohito hariç! :)


Evin ahşap iskeletinde kullanılacak tüm ahşabı yan köydeki bıçkıda kestiriyoruz. Meşe kullanıyoruz. Çok da iyi fiyat aldık. Tabi ağaçlar taze, epey oynayacaklar. Çözüm, mahyaları daha sık kullanıp, ahşabın şekil almasını minimuma indirmek. Buna rağmen oluşacak oynamalar da sineye çekilecek. Ayaklar 20’ye 20, kolay dönmezler ümidindeyim. Evin iskeletini yapmakta kullanacağımız ahşabın da, dış şartlarla teması olmayacak.


Dek için 60 m2 emprenye edilmiş ağaç İstanbul’dan gelecek. Pencere ve kapılar da Şevket Usta’nın Çağlayan’daki atölyesinde yapılıp, Yeşilce’ye götürülecek. Bir de, tüm civar şehirlerde aranılıp bulunamayan düzgün kalite OSB İstanbul’dan geliyor. 

9 Ağustos 2012 Perşembe

Post #4


KULÜBE

Plan
Evi küçük tuttuk. Saman balyası geniş bir eleman. Biz, dar alanını kullanıp, sıvayla birlikte duvar kalınlığında 45-50 cm’leri bulacaz. Bu yüzden kulübenin dış metrekaresi 57 civarı olmakla birlikte, iç alan 44 m2’lere düşüyor. Kapalı bir yatak odası, salon, açık mutfak, duş/tuvalet ve bir tavanarası misafir odası var. Bu odanın arkasına alttakine paralel bir tesisat çekip, küçük bir WC de yukarıya düşünüyorum. Kalanları gece çişe gitmek için merdiven inme derdinden kurtarma amaçlı. Dışarda da 60 m2 civarı bir dek, 4 m2 bir giriş ve 4 m2 bir depo var. Ev duvarlarının dışında kalan deponun tavanını düz tuttum, yatak/yorgan atıp yıldız seyretme fantezim var. Bir de direklerin altında ortaya çıkacak hacmin bir bölümünü taş duvarlarla kapatıp, bir kiler, dek üstündeki deponun tam altına da su tankı ve hidrofor koyacak ikinci bir depo yapmayı  düşünüyorum . Buranın kışları sert, açıkta bırakırsak su donar.

Dogu
Guney

Bati
Kuzey

Mimar değilim. Merakım var sadece. ‘Paint’i kullandım windows’da. Amatörlük burada bitmiyor. Julien bunlardan hareketle teknik çizimleri çıkartıyor. Daha doğrusu kareli bir defteri var, önüne gelen her sayfaya gönye (cetveli yok henüz) ve tükenmez kalemle birşeyler çiziyor. Yanlış çizerse silemiyor, üstünü karalıyor. Arada deftere kahve dökülüyor, o olmazsa rüzgarda sayfalar uçuşuyor. 30 derece sıcak altında 8 saat çalışma sonrası kampa dönüyoruz, Julien açıyor bir bira, tebessümle ‘ev shok güzel olacak inshala’ diyor. Bu arada sayfalardan biri arkadaki kamp ateşinde yanıyor!

Gülüyoruz da, ...


EKİPMAN

Daha arsada elektrik yok. Olması da biraz vakit alacak. Evela jeneratör, su pompası ve benzinli ağaç testeresini aldık. Sonra da koştuk Perşembe Pazarı’na, iyi bir gönye kesme tezgahı, tripodlu lazer ve diğer marangozluk aletlerini topladık. Bir miktar alet-edevat da Julien’de ve bende vardı, ekipman tamamlandı (isteyene liste gönderilir). Daha sonra bir de mikser aldık, sıva harcı karıştırmak üzere. Tabi bir dolu da malzeme var aldığımız, altyapı ve inşaatı anlatırken bahsedicem.


EKİP

Monsieur Julien (Toprak)
Ekip şöyle; Julien 1 Temmuz’dan beri orada, yanında köyden Aydın ve Emrah var, ben bir hafta kadar kaldım ve artık daha az gidebilecem. Büyük sürpriz olarak da İzmir’den marangoz Kamil Usta geldi, Julien’in üstünden hatırısayılır yük aldı. Ayrıca, çatının izolasyon ve kiremit döşemesi de ona emanet, su ve elektrik tesisatı da. Kendisi ‘beşi bi arada’ denilenlerden.  Bu arada bir kolunu sakatlamış, tüm bu işleri birbuçuk kolla yapıyor. Ekip küçük, fakat herkes işini seviyor, galiba da en önemlisi bu. Tabi bir de, biz temel çukurlarını açabilmek için taşıma suyla toprağı yumuşatmaya uğraşırken, üst tarladan durumu görüp, traktörünün arkasında su tankeriyle yardıma koşan muhtar Burhan var. Yemeklerimizi hazırlayan, çay kahve ikram eden kızı Sema ve hanımı Reyzan var, ve diğer Yeşilce’liler. Hepsinden bahsedicez.

Emrah

Muhtar Burhan
Edvin, Aydin
                   








Bir de gönüllüler var tabi. İnternette konuyu araştırırken görüyorsunuz, ekolojik evlerin çoğu, eş-dost ve çevreden birtakım gönüllülerin de yardımlarıyla yapılıyor. Hem iş süratleniyor, hem gönüllüler bu tür ev yapımında tecrübeleniyorlar. Çoğu kendilerine aynı malzemeden ev yapmayı planlayan insanlar, doğayı seviyorlar, birlikte güzel vakit geçiriyorlar. Türkiye’de durum farklı değil (miş). Julien daha evel birtakım atölyelere katılmış, eğitmenlik yapmış biri. Buralardan birçok dostu var. Aralarında, bir hafta, onbeş gününü bu işe ayırabilenler olduğu gibi, haftasonu atlayıp gelenler de oluyor.


Bize de geldiler. ‘Aman Julien, çok erken’ dedik, ama niyetlenmişler bir kez. Daha ne tuvalet tamam, ne duş. Yarım parmak bir hortumdan su akıyor (yanımızda muhteşem bir kaynak var şansımıza), bir kamp platformu yapılmış, üstü kapatılamamış, güneş tepemizde, kamp alanınında temizlenmemiş dikenler, çatal-kaşık 4 adet... 

Gece saat 11:30’da, yedi gönüllü, toplam iki adet küçük çadırla geldiler. 3’er kişi sıkışmalarına rağmen 2 çadıra sığmadılar, aralarindan bir kişi, daha yapım aşamasındaki tuvaletlere bir uyku tulumu attı, yerleşti. Ben uyudum. Sonra sabaha karşı 4:00’de iki kişi daha gelmiş. Sabah erken üç kişi daha. 

Neticeye geliyorum, iki gece kaldılar, kalabalık gerektiren bir sürü işi kolaylıkla becerdik, birkaç tane daha az kalabalık gerektiren işi elimize yüzümüze bulaştırdık :). Bununla birlikte, hem kulübenin temel yerleri tespit edildi (sonra birkaç kez daha yeniden tespit edildi), hem kamp alanına çatı yapıldı (sonra mecburen bir daha yapıldı).




Pazar g
ünü kahvaltıda hep beraber ufak bir durum değerlendirmesi yaptık. Gelinen sonuç; düzeninizi kurmadan, daha kendiniz ne yaptığınızı bilmeden, gelenlere tanımlı bir iş sorumluluğu verecek hale gelmeden kimseyi ağarlamaya kalkmayın. Yoksa, iş yapmaktan çok, survivor tadında bir haftasonu pikniği yaşanıyor.

Yine de, tüm dağanıklığımıza rağmen iyi ki geldiler, tatlı insanlarla tanıştık, birlikte yedik, içtik, koşturduk. Üstüne üstlük, Bahar’ın becerikli gözünden, bu serüvenin ilk ve nefis fotoğraflarını edindik. Onlarsız hikaye eksik kalırdı. Herşey için teşekkürler.

Bu arada aynı haftasonu, araya bir de küçük aşk hikayesi sığdı, detaya girmiyorum. Ah, l’amour a la campagne ...


ALTYAPI

Evela kamp yerini yapmaya basladık. 20m2 civarı bir platform, üstüne bir çatı. İki tuvalet (kompost), iki duş. Bir yandan da kulübenin altyapı işleri başladığından kampın tamamlanması biraz vakit aldı, ama sonunda çadırdan yatağa terfi ettik.







Eve yönelik altyapı için öncelikle bir kepçe çağırıp, arazinin tüm üst yakası boyunca 50-60 cm derinliğinde dar bir kanal açtık. Kepçeci Ferhat biraz hoyrat, işi yaparken kanalın üstünde kalan ağaçların dallarını kırmasın diye peşinden koşup durduk. Yine de birkaç zorunlu budama oldu. Güney doğu sınırımızda, 7-8 mt düşük irtifada nefis bir kaynak var. Ordan suyu pompayla alıp, en üst kota oturttuğumuz 500 lt.’lik bir depoya aktardık. Depodan da, tüm üst yaka boyunca, hafif eğimden de faydalanarak, kanala döşediğimiz boruyla şantiyeye kadar taşıdık. Su için 1,5”, hem su hem de ilerde elektrik kablosunu da taşıyacak daha geniş bir koruyucu için de 2,5” spiral boru alındı. Çok eski bir arkadaş, Mişel’den (Ender Plastik). Ek yerlerine pimaşdan rögarlar yaptık. Herhangi bir müdahele için yeterli genişlikte değiller ama, en azından toprağın üzerine çıkan ve bize bağlantı yerlerini gösteren kapaklı borular var her 25 mt’de bir. 



Harikulade bir kapaklı boru resmiyle bitirelim :)