9 Eylül 2012 Pazar

Post #12


Bu hafta Cuma sabah 5’de Şevket ustayla buluşup, Tekirdağ’da yaptığı restorana uğrayıp, ordan da köye geldik. Hem evi görmek istedi, hem de yapacağı kapı-pencerenin ölçülerini doğruladı. Çatı neredeyse bitmiş. Giriş kapatılmışBirkaç noktada tavanda elektrik istedim, onun yer tespiti için kiremitaltı tahtalarını bitirmeden beni beklemişler, önümüzdeki hafta içi duvarlara başlarız.




























































Bu toprak-saman karışımı izolasyonun, tavan tahtalarında bir müddet sonra oluşacak açılmalar sonucu toz olarak kafamıza yağma ihtimaline son anda uyandım, bunların altına da bir kat tyvek serdik (Dupont’un çıkarttığı bir malzeme, kağıt gibi bir mambran, nefes alıp, su geçirmiyor). Aynı malzeme kiremit altı tahtaların üzerine de tekrar serilecek, böylece çatıda iki kat su izolasyonumuz olacak, umarım hem sağlam hem temiz bir iş yaptık.

Şevket usta az kaldı gitti, biz de eksik ısmarlanmış tahtaların yerine kesilip Boztaş’daki bıçkıda bekleyen tahtaları almaya gittik. Kamyonetle iki seferde İğneada’daki Barış’ın atölyesine taşındılar, planya ve kalınlıktan geçirilip, geri taşındılar. Tabi tüm tahtaları bir seferde ısmarlayamamış olmamızdan ötürü, bu seferkilerin kalınlıkları ilk posta yaptırdıklarımızdan 2 mm daha ince çıktılar. Bıçkıcı Selami bu sefer bıçağı 3 milim geriden bağladığından, zemine döşenecek tahtanın yarısı 2 cm, yarısı 1,8 cm kalınlığında. Ahmet usta biraz uğraşacak işin ayarıyla. Aman çatısını duvarını kapayalım da, gerisi olur nasılsa diyoruz. Tek seferde iş halletme konusundaki beklentiyi bir basamak düşürdük bir müddettir.





Bu arada, bir fırsatta Ahmet ustaya tavandaki tahtaların dörttebirini sötürüp, yeniden çaktırttım. Mükemmelliyetçi niyet ve nedenlerle tabi. N’apayım, yamuk duruyorlardı. Fotoda ‘hem çektir hem çek mnkym!’ ifadesiyle çıkmış olmakla birlikte, Ahmet usta sağolsun hemen başladı tahtaları çıkartıp yeniden dizmeye.

















Bu haftasonu ziyareti kısa sürdü. Sonbahar başlangıcı renklerini çekip aktarmayı umarak gitmiştik, kötü bir haberle apar topar İstanbul’a döndük. Kemal’in cenazesi çok kalabalıktı. Alkışlarla uğurladık. Mezarlığa kadar belki de 100 motor eşlik etti, bir sürü de araba. Mezarının başı da neredeyse cenaze töreni kadar kalabalıktı. Uzun süre yanında kaldık. Oğlu Mert canavar gibiydi. Camiden mezarlığa gülümsedi hep, aynı Kemal’in gülümsemesi. Zeynep, sürekli kızı Mine’yi teskin etmeye çalıştı, arada mezar başında Kemal’in kız arkadaşı Özlem’in omuzuna elini attı, ona güç vermeye çalıştı, sonra bir ara boş kaldı, dayadı başını Kemal’in başında duran tahtaya, bir müddet bıraktı kendini. Güzel uğurlandı Kemal. Yaşarken bir ara ölümü geçirmiştir aklından mutlaka o da, hangimiz geçirmiyoruz ki. Eminim hoşuna gideceği şekilde uğurlanmıştır. Sonra kalktık hemen yakındaki Dağ Restoran’a gittik. Çoğu motor, atv, off-road azgınlığından sonra çamur içinde karın doyurduğumuz, bir alay ortak anı, kahkaha mekanı. Dodo biraz fazla kalabalık içinde, biraz fazla yüksek sesle attı fikri ortaya, restoranda da 50-60 kişiydik. Masa tüm üst platform kadar uzadı, yetmedi L oldu.

İki köfte yedim, biraz Memo'yla lafladık, sonra kalktım. Uzun anlattım, bu blogu okuyacak 3-5 kişinin nerdeyse tümü hem Kemal, hem Zeynep’in çok eskilerden arkadaşı. Aralarında İstanbul dışında olup, cenazeye gelememişler var bildiğim, onlar için yazdım.

İyi haftalar.

2 yorum:

  1. Umumi bir menfi taassub hali Heyhat,projenin tekamülü fevkaladenin de fevkinde! Gayret, onümüzdeki hafta ortası yağmur geliyor. Bitsin şu çatının içi dışı, izolsyonu.

    YanıtlaSil
  2. Cati bitecek gibi de, daha balyalar dizilmeye baslanmadi. O asamada yagarsa, islanmamalari icin bol cambazlik yapmamiz lazim olacak. One day at a time..
    Elde ipad, ifade Osmali'ca, olmuyor. Turkce konus.

    YanıtlaSil