9 Ağustos 2012 Perşembe

Post #3


SAMAN EV  

Bu saman balyalarıyla ev yapma hikayesinden haberim var bir müddettir. Hem Türkiye’de yapılmış bir örneğini gördüm yakından (workshop uygulaması, minik, tek göz bir kulübeydi), hem de internetten çok daha komple yapıları inceledim. Yapısal özellikleri, doğal ve geri dönüşümlü malzeme kullanımı, enerji verimliliği vs., her yönüyle anlam ifade eden evler. Yine de, kim yapacak, doğrusunu becerebilir miyiz, kışın karına soğuğuna dayanır mı türü bir alay soru işareti nedeniyle ‘gel, kulübe yapacaksan ağaçtan ve/veya taştan vazgeçme’ eğilimim vardı açıkçası. Sonra Özlem ve Barış girdi aklımıza. Datça’da bir bölümü saman balyasından bir ev yapacaklarını, evi Zeynep’in çizdiğini, ve İstanbul’da yaşayan bir Fransız’ın da inşaatı üstleneceğini söylediler.

Birkaç gün sonra hep beraber kalktık Julien’in yaşadığı Mahmut Şevket Paşa köyünde, bağ bahçe içindeki evine gittik. Aynı akşamüstü eve, kulübeyi samandan yapma ve Julien’le çalışma kararını almış olarak döndük. Bu karardaki ana etken, işin tekniği üzerine edindiğimiz bilgiden çok, Julien’in sevecen, olumlu, ve bir Fransız’dan beklenmeyecek derecede mülayim karakteri oldu, itiraf olunur. Kisa bir tarif; yaş otuzbir, boy bir doksanyedi, ve malesef sonradan öğreniyoruz ki, dağanıklık binbeşyüz :)

Tanışmadan birkaç gün sonra, İstanbul’daki işim bürokratik bir engelden ötürü 15 gün durunca, kulübenin yapımını başlatma kararı aldık. Apar topar çizdiğim bir planla, bir hafta sonra araziye gidip, Julien ve oluşturulacak ekibin kalacağı kamp yerini kurmaya başladık.

Gerisini ‘inşaat’ başlığı altında anlatacam.




YERLEŞİM

Kulübeyi yapacağımız toprak parçası, dört tarafı ağaç ve ormanla çevrili bir arazi. Tüm kuzeyde meşe ormanları, diğer sınırlarda  da geniş ağaç koridorları var. Arazi içinde de kısım kısım meyve ağaçları mevcut. Çok hoşumuza giden bir tabiat. Buraya kadar herşey güzel. Fakat bir terslik var, o da eğimin tüm Güney yakadan, Kuzey ve Kuzey-Doğu yönünde her 5 mt’de 1 mt düşerek devam etmesi. Eğimli araziyle hiçbir derdim yok. Bilakis. Fakat terslik, eğimin Güney’den Kuzey’e olması. Tersi olsa, yerleşimi çok düşünecek bir durum yok; daya evin sırtını Kuzey ormanlarına bitsin gitsin. Ama bizde bunu yaptığında, arazinin en alçak noktasından, yokuş yukarı bir bakış açısı oluşuyor. Öyle yapmayıp Güney yakaya koysan, manzara durumu nefis, fakat kışın evi ısıtamazsın. İyi düşünmek lazım.

İlk iş, tarlanın düz ve dikensiz bir alanına çadırları kurmak oldu. Sonraki birkaç günü, mevsimsel güneş açıları, kış şartlarına uygunluk, yıldızlara hangi köşeden bakarız türü şımarıklıklar da dahil, çalışılacak atölyeyi, kalınacak kampı ve kulübeyi nerelere kondurmalıyız sohbetleriyle geçirdik. Hepsi (ve özellikle kulübe) birkaç kez yer değiştirdi, sonunda kararı verdik. Hem çok ortalıkta olmasın, hem de doğru yer ve yönde olsun düşüncesiyle, ev için arsanın batı yakasında, sırtını bir nebze kuzeye vermiş bir yerleşim seçtik. Manzara olarak da, hem hoş bir orman görüntüsü hem de arazi derinliği yakaladık sanıyorum. Kararın doğruluğunu ilerki mevsimler belirleyecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder